İçimizdeki her ölüm aslında bizi bize daha çok yaklaştırmaz mı?
Yüklediğimiz anlamlar , verilen değerler bir anda alt üst olurken yerine özümüze daha yakın anlam ve değerler gelemez mi?
Kaç kere öldüm bilmiyorum , ama bir çok kez hayat bana olaylara nesnelere verdiğim anlamları yeniden düşünme ve değerlendirme fırsatı verdi..
Ama ne zaman öldüm dedim, daha farklı bir Bilge , daha özüme yakın bir ben ile karşılaştım.
Zaman zaman karşılaşmayı kabul edip, kendimle temas kurabildim. Zaman zaman bu teması kaybedip tekrar eski ben -sandığım,beklenilen- kişi olmaya başladım..
Zor her an kendini dinleyebilmek , kendine kulak verebilmek..
Her ölüm bence aslında bir çeşit benliğin üstündeki tabakaların çatlaması..
O tabakalar bizim belki de bu zamana kadar sıkıca tutunduğumuz, kalbimizin sesini dinlemeyi bıraktığımız ya da bize böyle öğretilmesiyle oluşmuş tabakalar..
Tabaka ne kadar kalınsa özümüze ulaşmak , kalbimizin sesini duyabilmek o kadar zorlaşabiliyor..
İsterim ki tabakaları kırmaya çalışmak yerine yavaş yavaş kendimizi dinleyerek, insan olabilmenin sorumluluğunu taşımaya başlayarak o tabakalardan özümüze giden bir yol inşa edebilelim..
Tabakları tamamen kırmak zora yakın ve ağır bir yük olabilir.
Ayrıca biliyorum ki oluşan bir şeyi tamamen yok edemeyiz, dönüştürebiliriz..
Bence ölüm de bir dönüşüm hali..
Yaşarken ne kadar ölürsek o kadar iz bıraktığımızı düşünüyorum hayata ..
Belki de bıraktığımız izlerimizdir bize hayatta ölümsüzlüğün kapılarını açacak olan..
Ölmek korkutucu gelmiyor da korkutucu olan henüz doğmamış olmamakta..
İçimizdeki benle hiç temas kuramayıp , tanışamamakta..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder